48 Saatte Urla

Urla’yı geçen yıl Conde Nast Traveler’da okuyunca hayran kalarak ziyaret edilmesi gereken yerler listeme almıştım. Yazıda geçen yerler ve fotoğraflar ile yeni bir gözbebeği kasaba doğacak gibi gelmişti. Geçen yıl oluşturulan, bu yıl da tanıtımı yapılan Urla Bağ Yolu projesi ise merakımı iyice arttırmıştı. Sonunda geçtiğimiz ay gitme fırsatım oldu ve Urla’ya ba-yıl-dım!

Aslında ilk bakışta sakin ve huzurlu bir başka Ege kasabası! 50’lerden sonra Türkiye’yi sarmış ruhsuz yapılaşmaya kendini tamamen bırakmamış, hala kimliğini ve tarihi dokusunu koruyan bi yer. İzmirliler bu açıdan çok şanslı! Şehirlerine yakın bu kadar çok kendine has kasaba-köy olmasına imrenmiyor değilim. 🙂

Peki Urla’ya gidince neler yapmalı? İşte size 48 saatte Urla turu!

Önce Urla’nın meşhur tarihi Arasta Çarşısı ve Malgaca Pazarı’nda dolanıp sabah kahvesi molası vermelisiniz. Malgaca Pazarı’nda yer alan ağaçların altındaki huzurlu kahvelerden 14 m2’yi tavsiye ediyorum. Burada Türk kahvesinin yanında enginar tatlısı deneyebilirsiniz. Enginar tatlısı fikir olarak garip gelebilir ama ne de olsa Urla enginarı ile meşhur, bu yüzden her yerde bir şekilde karşınıza enginar çıkabilir. Sonrasında yürüye yürüye Urla’yı keşfederken bir yandan etraftaki fırınlardan taze taze lorlu kurabiye veya boyoz almanızı tavsiye ederim. Urla’ya gelirken kilo almaya hazır olun. 🙂

Bir sonraki durağınız Malgaca Pazarı’nın az ilerisindeki Sanat Sokağı olmalı. Burası taş evleri ve korunmuş tarihi dokusu ile antikacılar ve kafelerden oluşan çok güzel bir sokak ve Urla’nın en güzel yerlerinden biri. Biz Ağustos ayında gittiğimizde Izmir Belediyesi’nin restorasyon projesi kapsamında sokaktaki bütün evler yenileniyordu. Bu yüzden birçok dükkan ve kafe bu yenileme projesinden dolayı ne yazık ki kapalıydı ama yine de sokak boyunca yürüdük ve de Urla’nın gelişim için ne kadar potansiyeli olduğunu fark ettik. Sokak, eski taş evlerden oluşuyor ve birçoğunda galeriler, antikacılar, küçük kafeler vs yer alıyor (hatta Urla Müzik Akademisi de bu sokak üzerinde). Restorasyon projesi sona erdiğinde bunların sayısının artacağı aşikar.Urla gerçekten sanatla içiçe bir kasaba. Hatta Devlet Tiyatroları’nın ilk ilçe sahnesinin Urla’da olduğunu biliyor muydunuz?

Sanat Sokağı üzerindeki şimdilik en meşhur kafeler Fırın Vourla ve İrmik Hanım Patisserie. Restorasyon projesi nedeniyle açık olan birkaç yer var ama İrmik Hanım Patisserie bu esnada 250 metre ileride tarihi bir binanın bahçesi içinde yeni bir şube daha açmış. Kesin ziyaret edin, o kadar huzurlu bir bahçesi var ki! Taze bademli tartı, yanında güzel bir soğuk  kahvesiyle semsiyelerin altında sıcaktan güzel bir kacış yaparken bir yandan da arkadan gelen klasik müzik ile huzurunuzu maksimuma çekeceksiniz.

Akşamüstüne doğru deniz kenarına inmenizi ve sahil boyunca sıralanan evlerin arasında dolanmanızı tavsiye ederim. Hatta bu evler arasında ünlü Nobel ödüllü yazar Yorgo Seferis ve Tanju Okan’ın evleri de yer alıyor! Biraz dinlenmek ve bira-patates keyfi yapmak isterseniz denizin kenarında yer alan Denizatı bir alternatif olabilir.

Akşam yemeğini nerede yiyelim derseniz size tavsiyem İskele tarafında sıralanan balık restaurantları. Aslında en meşhur olanı Yengeç Restaurant’mış fakat biz Urla’da evleri olan arkadaşımızın tavsiyesi üzerine en uçta yer alan Adres Restaurant’ı denedik ve çok memnun kaldık. Hem mezeler hem de ara sıcaklar çok lezzetliydi. Klasik mezelere ek olarak kabak, süzme yoğurt, kavrulmuş cevizden oluşan ve kimyon ile farklı bir tat katılmış olan Girit Mezesi’ni (çok lezzetli!) ve de közlenmiş kırmızı biber ile birkaç farklı peynirin karışımından oluşan “Şımarık” isimli mezeyi almanızı tavsiye ederim. İkram ettikleri tatlı tabağı ise efsaneydi; sakızlı muhallebinin yanında kendi tarifleri olan haşhaşlı revani ve de dondurmalı kayısı tatlısı vardı. Hem revani hem de kayısı tatlısı çok güzeldi ve o kadar beğendik ki ekstra sipariş ettik! Hesap uygun, servis ise hızlıydı.

Bir diğer akşam yemeğinde ise meşhur Yengeç Restaurant’ı veya yine İskele bölgesinde tarihi bir binada bulunan Ege ve Girit mezeleri yapan Urla Pier Resturant’ı tercih edebilirsiniz.

İkinci gününüzün ise tek bir rotası olmalı: Urla Bağ Yolu!

Urla Bağ Yolu, muhteşem bir girişimcilik örneği ve Urla’yi değiştirecek gibi duruyor. Zaten projenin sloganı da “Urla’nın geçmişi geleceği olacak”. Alaçatı nasıl bir dönüşüm yaşadıysa, farklı açıdan bir dönüşümü de Urla yaşayacak, çünkü buranın bir cazibe merkezi haline gelmemesi için bir neden yok.

Burası geçen yıl tıpkı Trakya Bağ Rotası gibi yerel üreticiler tarafından oluşturulan, bu yıl Nisan ayında ise lansmanı yapılan bir proje. Gerçekten ülkemizde böyle özverili ve vizyoner şarap üreticileri olması muhteşem bir fırsat. Onlar ve önayak oldukları böyle projeler olmasa günümüzde ülkemizde şarapçılık nasıl bir durumda olurdu tahmin edemiyorum.

Urla Bağ Yolu kapsamında bölgedeki 7 üretici yer alıyor: Limantepe Şarapçılık, Urliçe Şarapçılık, Mozaik Şarapçılık, Urla Şarapçılık, Urla Bağevi, Usca Şarapçılık ve MMG Şarapçılık.

Bunlardan en sık duyduklarım Urla Şarapçılık, Usca Şarapçılık ve Urliçe Şarapçılık olmuştu. Biz yeterli zamanımız olmadığı için yalnızca Urla Şarapçılık’i deneyebildik ama bence aynı gün Usca Şarapçılık’i da ziyaret edebilirsiniz veya şarapevi gezilerini iki ayrı güne de yayabilirsiniz. 🙂 (Bu arada arabanız ve zamanınız varsa yakınlarda yer alan Torbalı’daki Lucien Arkas’ın LA Bağları’nı da gezmenizi tavsiye ederim, kendim deneyemedim ama fotoğraflarından ve okuduklarımdan çok etkilendim, aklınızda olsun)

Urla Şarapçılık çok geniş bir alana yayılıyor ve arazinin kapısından içeri girdiğiniz anda nerede olduğunuzu unutuyorsunuz. Toscana’da mısınız, Bordeaux’da mı yoksa Napa’da mı? Sıra sıra özenle dizilmiş selvi ağaçlarını geçtikten sonra aracınızı park ediyorsunuz ve sizi uzun, görkemli bir havuz ile yanı başında dizilmiş palmiye ağaçları karşılıyor. Binanın mimarisi de çok güzel – ana bina hem şaraphane ve üretim tesislerinden oluşuyor hem de bu tesisin üzerinde 2 Rooms isminde yalnızca iki adet odadan yer alan bir butik otel var.

Havuzu takip edip aşağı indiğinizde karşınızda geniş bir çim alan ve ardında üzüm bağları yer alıyor. Sağ tarafta tanıtım bürosu ve üretim tesislerine inen kısım, sol tarafta ise tadım yapabileceğiniz alan yer alıyor. Karşılayan görevliler sizi masanıza oturtuyor ve şarap menüsünü getiriyor. Urla Şarapçılık’ta üretilen şaraplar ve üzümleri hakkında detaylı bilgi yer alan menüden merak ettiklerinizi seçtikten sonra tadım için uygun sırası ile teker teker şarapları denetiyorlar (yanında da tulum peyniri ve krakerden oluşan bir ikram tabağı ile). Görevliler çok kibarlar, her bir şarap hakkında üretiminden hangi yemeklerle tercih edilmesi gerektiğine kadar detaylı bilgiler paylaşıyorlar. Biz Urla Chardonnay, Nero D’avola/Urla Karası, Tempus, Symposium, Serendias Roze ve Nexus’u tadıyoruz. Benim en beğendiklerim Türkiye’de yalnızca burada yetişen İtalyan üzümü Nero D’avola ve bölgenin yerel üzümü olan Urla Karası‘ndan oluşan kırmızı şarap ile roze şarapları oluyor. Ayrıca Tempus da daha yoğun lezzeti ve kokusu ile güzel bir şarap.

Tadım sonrasında ise üretim tesislerini ve mahzenleri gezdirip bizi şarap üretimi ve tesis ile ilgili bilgilendiriyorlar. Bu tesis 2010 yılında açılmış ama mazisi 2000’li yıllara uzanıyor, 15 yıllık bir taze bir tarihi var. Bu kadar az zamanda bu kadar yol kat edilmiş olması gerçekten takdir edilesi ve umut verici. Şimdiden birçok şarapları ulusal ve uluslararası ödüller almış.

Bu tadımın ve üretim gezisinin en ilginç yanı ise tamamen ücretsiz olması! Trakya Bağ Rotası’ndaki çoğu bağ evi tadım için belirli bir ücretlendirme yaparken burada ücretsiz olarak böyle bir servis almak oldukça enteresan. Biz de bunun karşılığında ayrılmadan önce beğendiğimiz şaraplardan alarak kendimizce destek vermeye çalıştık. 🙂 (Bu arada evlere ücretsiz kargo yapıyorlar ve burada yerinde satın aldığınızda %15 indirim uyguluyorlar).

Biz gittiğimizde herhalde 30 Ağustos tatiline denk gelmesinden dolayı oldukça yoğundu. Küçük gruplar için rezervasyon yapmak gerekmiyor fakat 8 ve üzeri kişiden oluşan gruplar için önceden rezervasyon yapmanızı tavsiye ediyorlar.

Urla, agroturizm alanında Türkiye’de güzel bir örnek olma yolunda ilerliyor. İnşallah bu bağ yolu projesi gelişir ve dünyada da bir çekim noktası olabilir.

Peki Urla’ya ne zaman gidilir?

Öncelikle Nisan ayında bu yıl üçüncüsü düzenlenecek olan Enginar Festivali çok güzel bir zaman olabilir. Sanat Sokağı boyunca çeşitli standlar ve atölyelerden oluşan hali ile Urla bambaşka oluyormuş. Ayrıca enginarı ve farklı lezzetler denemeyi seviyorsanız en ideal zaman!

Onun haricinde bağbozumu dönemine denk gelen Ağustos-Eylül ayları ve sonbahar dönemi bence en uygun zamanlar.

Nerede kalmalı?

Biz bir arkadaşımızın bağ evinde kaldığımız için otel deneme şansımız olmadı ama duyduğum yorumlardan size tam limanda tarihi bir binanın içinde yer alan Urla Pier Hotel‘i önerebilirim veya Urla Şarapçılık içerisindeki 2 Rooms butik otel de güzel bir alternatif olabilir.
Bunlar da ilginizi çekebilir:
Haftasonu kaçamağı olarak Trakya bağları
Burgazada’da yapılacak 8 şey