Geçtiğimiz günlerde paylaştığım Hong Kong’da Yapılacak 10 Şey yazısında da dediğim gibi gitmeden önce Hong Kong için genelde herkes çok gelişmiş ve bilimkurgu şehri gibi olduğunu söylemişti. Evet gerçekten de gelişmiş bir şehir ve evet bilimkurgu filmlerini de andırıyor fakat dediğim gibi 90’ların bilimkurgu filmleri.
- Bildiğiniz (ya da bilmediğiniz) gibi Hong Kong, İngiltere’ye bağlı bir koloniyken, 1997’den itibaren Çin’e bağlı özel yönetim bölgesi halini aldı. Ve benim kendi yorumum ve gözlemime göre; İngilizlerin yönetimi altında burası inanılmaz bir şekilde gelişmiş ve İngiltere burayı ekonomik anlamda Asya’da bir hub haline getirmiş. Ama 1997’de Çin’e bağlı bir özerk hal alınca bana göre buranın o ileri gelişimi durmuş. Mesela benzer bir eski küçük İngiliz kolonisi olan Singapur ile kıyasladığınızda, orada da İngilizler ile gelen bir gelişim görüyorsunuz ama ardından kazanılan bağımsızlık sonrasında da kendilerini çok geliştirmişler ve hala dünyanın en refah içindeki yerlerinden biri. Hong Kong’da ise bana sanki Çin’e bağlandıktan sonra, Çin kendi ekonomik gelişimi ile; Şangay, Shenzen vs. gibi kendi şehirlerindeki gelişime odaklanmış geldi. Evet, bilimkurgu filminde fırlamış gibi bir şehir ama 90’lardaki bilimkurgu filmi demem bu nedenle. O yıllarda burayı gezmek isterdim doğrusu.

- Hong Kong ile ilgili bir diğer gözlemim ise bu şehir Monako, New York ve İstanbul’un karışımı gibi bir şehir. Yer sıkıntısından dolayı Monako’da olduğu gibi resmen binalar üst üste fakat tabii burada gökdelen yapılaşması ile daha da ekstrem bir hal almış. Hem bu gökdelenler hem de finansal bir merkez olması açısından da New York’a benziyor ama iki yakalı hali ve de döküntü ve/veya keşmekeş yerleri ile de İstanbul’u hatırlatıyor. Hong Kong’da geçirdiğimiz üç gün boyunca bu şehirdeki travelbuddy’m Cansu ile ortak kararımız bu üç şehir oldu. 🙂
- İstanbul’a benzeyen bir başka özelliği ise trafik… Bizim şansımıza mı öyle denk geldi bilmiyoruz ama özellikle sabahları İstanbul’u aratmayan bir trafiği mevcut. Bu anlamda uzun bir tatil sonrası Hong Kong, İstanbul’a adaptasyon rotası gibi olmuştu. Geceleri 15 dakikada döndüğümüz otelimizden sabahları ise anca 40-45 dakikada şehir merkezine gidebiliyorduk. Otelimiz şehrin biraz ters bir noktasındaydı ve metro ulaşımı yoktu bu yüzden taksileri sık kullanmamız gerekti. Buradan bir sonraki noktaya bağlayacağım.
- Otelimiz ne yazık ki Hong Kong adası üzerinde olmasına ve haritada şehre yakın durmasına rağmen aslında pek yakın değildi… Hong Kong adasının ortasında kocaman bir dağ var ve bizim otelimiz merkez tarafında değil dağın öteki tarafındaydı, bu yüzden hem metro ulaşımımız yoktu hem de taksilerin çevre yoluna çıkıp tünele vs girmesi gerekiyordu. Bu da ister istemez ekstra cost. Bu nedenle iyice araştırmanızı ve metroya yakın bir otel bulmanızı tavsiye ederim.
- Taksi konusunda da her zaman dikkatli olmanızı tavsie edeceğim. Hong Kong gelişmiş ve nispeten güvenli bir şehir olsa da yine de dolandırıcı bir taksiciyle karşılaşma ihtimali pek az değil. Her zaman taksimetrenin açık olduğundan emin olun ve de açmazsa pazarlık yapın. Burası bir Tayland olmasa da Çinli taksiciler de kendi çaplarında uyanık geçinmeye çalışıyorlar. (Tayland konusu ilerleyen zamanlarda bloga gelecek)
Mecidiyeköy’e benzettiğim caddeleri
- Metroyu kullanmak ise daha akıllıca. MTR denilen metrolarının Octopus Card adında bir kartı var. 150 HKD verip bir tane çıkarabiliyorsunuz. Bunun 50 HKD’si depozito olarak alınıyor ve kart eksi kırk bire kadar inebiliyor. Kartı geri verince kartta kalan miktar ve alınan depozitonun kırk bir doları iade ediliyor. Yani kartın ücreti 9 HKD gibi düşünebilirsiniz. Tekli bilet almaktan daha faydalı, ayrıca süpermarketlerde ve Mc Donald’s gibi fast food zincirlerinde de geçiyor.
- Hong Kong’un para birimi Hong Kong Doları (HKD). Mayıs 2016 itibariyle bir Türk Lirası 2,6 HKD; bir Amerikan Doları ise 7,7 HKD. Bu durum bazen avantajlı olabiliyor (bize en azından outlet’te öyle geldi 🙂 ) Oraya gitmeden önce yanınıza USD alıp orada rahatlıkla çevirebilirsiniz.
- Dil konusu ise en şaşırdığım konu oldu zira eski bir İngiliz kolonisi olarak herkesin çok iyi İngilizce konuşmasını beklerdim fakat İngilizce’yi iyi konuşamayan çok fazla insan var. Mesela bazı taksiciler veya daha geleneksel restoranlardaki görevliler gibi gibi.
- Son olarak merak edenlere şehrin iklimi bizim gittiğimiz Mart ayında neredeyse İstanbul gibiydi. Akşamları serin, gündüzleri ise bir hırka veya kazak ile takılmalık. Yazın ise 28-30 derecelere çıkıyormuş, ayrıca bu duruma nemi de ekleyin. Yani bir nevi İstanbul gibi düşünebilirsiniz.
Hong Kong biraz sevimsiz gibi bir şehir olsa da genel olarak orada bulunmak enteresan bir deneyimdi. Şehirde nedense bazen sanki bir Game Boy oyununda ilerliyormuşçasına veya SimCity’deki bir şehre ışınlanmış gibi hissettim. Yolunuz düşerse o coğrafyalardan birkaç şehir ile kombinlenip uğranılası.
Bunlar da ilginizi çekebilir:
Hong Kong’da yapılacak 10 şey
Hong Kong’da yemek için 7 öneri
Pingback: Hong Kong’da yemek için 7 öneri – Emre Onar
Pingback: Hong Kong’da yapılacak 10 şey – Emre Onar
Merhaba Emre ağzına yüreğine sağlık vermiş olduğun bilgilerinden dolayı teşekkür ederim hayırlı günler
BeğenBeğen