Balayı çiftlerinin ve crusie gemilerinin uğrak noktası Santorini, her köşesinde harika manzaralar sunan, film seti gibi bir ada. Bana birçok açıdan Capri’yi anımsattı – tıpkı onun gibi romantik ve güzel bir ada ama çok daha büyüğü.
Santorini, kilit noktalarını gezip birkaç fotoğraf çekip bir günde de bitirebileceğiz bir ada ama o güzel manzaralı restoranlarının ve günbatımlarının tadını çıkara çıkara üç-dört gün kalıp kafa dinleyebilirsiniz, tercih sizin. Biz iki gün kalıp gezilmesi gereken neredeyse her yeri kah koşturup kah 3-4 saat bir yerde oturarak tamamladık ama şöyle kalıp bir gün daha kitabımı okuyayım kafa dinleyeyim kafası bu adaya yakışır. 🙂
Lafı çok uzatmadan Santorini Rehberi’ne başlıyorum, bu sefer bölge bölge ilerleyeceğim ama önce biraz adanın kendine has yapısından bahsetmemek olmaz.

Santorini niye bu kadar dik ve hilal şeklinde?
Ada, aslında eski bir yanardağ! Santorini olarak bildiğimiz ana ada aslında volkanın ağzını oluşturan parça ve bir hilal şeklinde uzanıyor. Yuvarlağa tamamlayacak şekilde Santorini hilalinin karşısında Thirasia diye başka bir ada ve bu halkanın ortasında yer alan ve üzerinde yerleşim olmayan Nea Kameni ve Palaia Kameni de volkanın ağzı diyebiliriz. Yani aslında üzerinde gezindiğiniz yer bir yanardağ, hem de hala aktif olan bir yanardağ!
Evet, Santorini’de en son patlama 1950 yılında gerçekleşmiş ama şu anda volkanik aktivite yalnızca Nea Kameni isimli volkanın ağzı gibi olan yerden çıkan dumanlar ve sıcak su kaynakları ile limitliymiş.
Santorini’nin şu anki oluşumunun kökeni MÖ 1600’lerde Minos Patlaması diye bilinen büyük bir patlama ile adanın 70 kilometrekarelik bir alanının çökmesi ve bugün Santorini olarak bildiğimiz kalderanın oluşması (kaldera, volkanik patlama sonucu toprağın çökmesiyle oluşmuş volkanik yerşekli). Bu zamanında o kadar büyük bir patlamaymış ki, Girit’te bile 10 santimetre kalınlığında volkanik kül tabakası bulunmuş; hatta Türkiye’de Burdur ve Muğla civarlarında yapılan sondajlarda bile bu kül tabakalarına rastlanmış.
Kısacası Santorini’nin diğer Kiklad ve Yunan adalarından farklı bir oluşumu söz konusu ve bu nedenle diğer tüm adalara göre bu kadar farklı. Bu kalderanın dik yamaçlarının sağladığı manzaralar olmasa belki de Santorini bu kadar ünlenmezdi, değil mi? 🙂

Adanın birkaç ana yerleşim birimi ile anlatmak çok daha rahat: adanın merkezi gibi sayılan Thira/Fira, Instagram fotoğraflarının çoğunun çıktığı Oia, siyah kumlu plajları ile daha sayfiye yeri gibi olan Kamari ile Perissa, manzaraları ve güzel şarapçıları ile Pyrgos ve kırmızı kumsalı ile ünlü Akrotiri. Adada daha birçok irili ufaklı köy var ama bu kadarı yeterli 🙂
Thira
Burası adanın merkezi diyebiliriz – hem adanın daha orta bir noktasında hem de en büyük yerleşimlerden biri. Burada konaklamanız adada genel koordinasyon açısından rahat olur. Eğer cruise ile geliyorsanız Thira’ya teleferikle veya eşek sırtında çıkabilirsiniz. Valla o kadar dik bir yokuş ki, bence otantik deneyim peşinde koşmayın ve eşekleri rahat bırakın. 🙂 O sıcakta o kadar kilo ağırlık o hayvanlara yazık günah.

Thira’da sıra sıra bir sürü restoran, kafe ve bar var. Buraya hem gündüz kahvaltı, akşam yemeğine veya dizi dizi kokteyl bardan birinde bir içkiye gelebilirsiniz. Biz hem bir sabah burada foto turu yapıp sonra gözümüze kestirdiğimiz güzel manzaralı bir kafeye oturduk hem de akşam halini de görmek istediğimizden akşam geldik. Burada “foodie”liği biraz elden bıraktım ve yalnızca manzaraya odaklanarak restoran kafe seçimleri yaptık, çünkü burada insanı doyuran şey o eşsiz manzaraları doya doya izlemek. Kahvaltı için Iriana diye bir yere gittik. Açıkçası evde kendi hazırladığım kahvaltı daha güzel. 🙂 Ama manzara keyifliydi. Bence Thira’da o sıradaki mekanlardan herhangi birinde oturmak kafi, yeter ki güzel manzaralı masayı kapın. 🙂

Thira’nın kocaman bir çarşısı var, isterseniz dolanıp alışveriş yapabilirsiniz. Volkanik taşlarla tatlı bileklikler yapan Athens Protasis en güzel dükkan, onun dışında çoğu şey fazla turistik.
Thira’da yapılacak şey, sokaklarda bol bol dolanmak, biraz yokuş inip çıkmak ve Santorini’nin kendine has mimarisi ile manzaralarında kendinizi biraz kaybetmek. 🙂

Akşam ise tekrar gelin ve buranın bir de gece halini görün. Aydınlatılmış havuzları, ışıl ışıl sokakları ile, bir de dolunay zamanı denk gelirseniz muhteşem mehtabı ile, manzaranın tadını çıkarın. Biz PK Cocktail Bar’a gittik, manzarası çok güzeldi.

Oia
Oia ise adanın en ünlü kısmı denebilir. Özellikle Instagram’da gördüğünüz birçok fotoğraf Oia’dan (“iya” diye okunuyor). Burası adanın bir ucunda bulunuyor ve en havalı bölgesi, inanılmaz şık ve tasarım otellere sahip. Buraya rahatça fotoğraf çekme amaçlı 3 gibi gidip sonra sıcakta bayılınca kendimizi 218 diye bir restorana attık ve neredeyse günbatımına kadar kalkmadık. Restoranın yemekleri güzeldi, yine daha önce dediğim gibi hiçbir şey ekstrem değildi ama ortalamaydı. Manzarası ise çok güzel!

Akşam şık bir yemek için Ambrosia veya bütçeyi biraz daha artırırsanız Lycabettus’u öneriyorum. Manzaraya doğru uzanan bir kayanın üzerindeki balkonu ile gördüğüm en romantik restoranlardan biri olabilir. (Santorini’de restoranda evlilik teklifi yapmak isteyen varsa ideal yer burası!)

Oia’ya günbatımı için gelmek lazım ve günbatımını gören bir restorana konuşlanıp beklemeye geçmek lazım. Biz 3 gibi gittiğimizde hayalet kasaba gibiydi ama saat 7’ye yaklaşmaya başladığında inanılmaz bir trafik olmaya başladı. Resmen sokaklarda yaya trafiği oldu! Herkes haldır haldır günbatımını görmek için Oia’nın en ucuna doğru koşturmaya başlıyor, görmeniz lazım. Günbatımı manzaralı restoran ve kafelerde yer bulmak o saatte zaten artık imkansız ama sokakta bile durup izleyecek yer kalmamıştı. İnsanlar günbatımını izlemeke için kiliselerin çatılarına bile çıkmıştı. Alın size Instagram çağı!

Biz şansımıza bir otelin terasını bulduk ve oraya sızarak oradan nispeten rahat bir şekilde günbatımını izledik. Sonra güneş gittiği gibi kalabalık da kayboldu! Oysa güneşin ışıkları tamamen çekilene kadar, o alacakaranlık haline kadar izlemek çok keyifli. Zira Santorini aşırı yüksekte bir ada olduğu için bütün ufuk çizgisini görüyorsunuz ve bence buranın günbatımını bu kadar farklı kılan da bu. Ortalık boşalınca biz de Vitrin isimli manzarasıyla ünlü krepçiye oturduk ve o alacakaranlık günbatımının tadını çıkardık.



Eğer iki gece veya daha fazla Santorini’de kalıyorsanız bir günbatımını Oia’da izleyin ama eğer tek gününüz varsa size birazdan Pyrgos altında başka bir yer önereceğim. Oradan izlediğimiz günbatımı kesinlikle Oia’dan daha güzeldi ama fotoğraflardan da görüp kendi zevkinize göre seçin. 🙂
Oia’da günbatımı için Vitrin ve Sunsets Bar terch edilebilir.
Oia’nın sokaklarında dolanmak da çok keyifli. Uğramanız gereken üç yer: tatlış bir binası olan kafe/bar Meteor Kafe, çok zevkli ürünlerin satıldığı ve hem kıyafet hem de yerel butik gıda markalarının olduğu Speira isimli konsept dükkan ve Atlantis Books isimli kitapçı. Speira’yı websitesinden bir inceleyin derim.

Santorini’de kitapçı önerisi belki farklı gelebilir ama burada dünyanın en kendine has kitabevlerinden biri yer alıyor. 2003’te Memphis, Tennessee’den Santorini’ye geldiğinde burada kalmaya karar veren bir Amerikalının macerasına ortak oluyorsunuz. 16 senedir Atlantis Books’un başında ve rafların, kitapların sunumuyla, içerisinin dekoruyla oldukça büyülü bir yer yaratmış. Ayrıca burada oldukça nadir birinci el kitaplar satılıyor. Bu yazıyı okuyan bir koleksiyoner varsa bayılır. Mesela Küçük Prens’in veya How to Kill a Mockingbird’ün ilk basımı gibi. Ama fiyatlar da 17.000 Euro desem? 🙂 Buradan anı olarak bir kitap alırsanız içine kitabevinin damgasından da bastırmayı unutmayın – güzel bir hatıra 🙂

Pyrgos
Şimdi geldik günbatımının en efsane olduğu yere (en azından benim denk geldiğim): Pyrgos.
Santorini şaraplarıyla ünlü bir ada ve volkanik toprak yapısı ile kendine has bir şarap bölgesi. Assyrtiko ve Nykteri isimli iki bölgesel üzümünden çok güzel şaraplar üretiliyor. O yüzden Santorini’de bağ gezisi veya şarap tadımı yapmak çok güzel bir deneyim olacaktır.

Biraz internet araştırması ile bulduğum Santo Wines’da biz hem şarap tadımını hem de günbatımı izlemeyi aynı anda gerçekleştirdik. Adada birçok ünlü şarapçı var ama talep yüksek olduğundan dolayı bağ gezilerinde fiyatlar 120 Euro gibi fiyatlara çıkabiliyor. Santo Wines ise hem uygun fiyatlı şarap tadım menüleri hem de manzarası ile ilgimi çekmişti ve kesinlikle hayal kırıklığına uğramadık. Yalnızca günbatımını full gören, ön sıra masa ayırttığınızdan emin olun.

3 beyaz, 2 kırmızı ve 1 Vinsanto (tatlı şarap) şaraplarından oluşan altı şarabın tadımı 33 Euro ve yanında zeytin, yerel peynir ve krakerden oluşan kocaman bir çerez tabağı sunuyorlar. Manzara ise ef-sa-ne! Kalderanın tamamına bakan konumu ile Pyrgos günbatımını izlemek için ideal nokta diyebilirim. Ufuk çizgisine karışan güneşin bütün gökyüzünü nasıl kızıla boyadığını izlemek muhteşemdi. Santorini’nin bu kadar yüksek bir ada olmasının avantajları ve kalderanın o göl gibi orta noktası ile enfes bir manzara. Umarım siz de denk gelirsiniz.

Bu arada adanın yerel Assyrtiko ve Nykteri üzümlerinden yapılan şarapları çok ünlü, kesinlikle denemelisiniz. Eğer tatlı şarap seviyorsanız ünlü Vinsanto şarapların memleketindesiniz, denemeniz lazım. 🙂 Vinsanto coğrafi işaretli bir ürün, yani yalnızca Santorini’de üretilen vinsanto’lar gerçek vinsanto. Tatlı şarabı herkes sevmez ama Santo Wines’da denediğimiz vinsanto gerçekten lezzetliydi.

Megalochori
Pyrgos’un yakınlarında ise Megolochori diye bir yer var. Aslında bu köy oldukça fotojenikmiş ama biz burada “Heart of Santorini” isimli bir kayalığa gittik. Daha doğrusu bize bayılan şoförümüz Kris, bizi adada en sevdiği noktaya getirdi. Doğma büyüme Santorinili olan Kris, zaman zaman bu noktaya gelip manzarayı izler dua edermiş. Oldukça sarp bir patikadan inilen bu kayalıkta taşların içinde yana yatık kalp şeklinde bir boşluk ve hemen altında da Agios Nicholaos (Aya Nikola) isimli ufak bir kilise var. Yunanlılar ve her yere kilise inşa etmeleri. 🙂 Şu boşluğun ortasındaki yerde bile şapel olması çok ilginç, ama etkileyici bir noktaydı. Buradan Thira’nın ve adanın geri kalanının efsane bir manzarası var. Eğer fazla zamanınız varsa yapılacak bir şey, yoksa zorlanmaz.


Red Beach (Akrotiri)
Santorini, volkanik bir ada olduğu için plajları ya siyah renkte ya da kırmızı.
“Red Beach” diye bilinen bu kızıl plajda denize girmeseniz bile bir gidip görmenizi öneririm. Adanın en güney ucundaki Aktoriti isimli bölgede kalıyor. Buraya Pessera veya Kamari’ye gideceğiniz veya Thira’da olacağınız gün gitmeniz ulaşım açısından daha rahat, çünkü adanın bu ucundan Oia’ya gitmek arabayla bir saat sürüyor.

Biz açıkçası sadece gidip baktık ve zaman olmadığı için fotoğraf molası verip döndük. Denizin içi çok güzel duruyordu ama bu plajda herhangi bir tesis yok, o yüzden üzerine yatmak için yanınıza kalın veya hasırdan bir havlu almanız iyi olur. Buraya giden yol da biraz kepir küpür, o yüzden tırmanırken kaymamak için spor ayakkabı giyerseniz rahat edersiniz.

Kamari ve Pessera
Santorini’nin siyah renkli plajları ile ünlü iki kasabası. Biz ilk günümüzde biraz yorgun olduğumuz için bu plajlardan birine gidip dinlenelim dedik. Otel müdürünün önerisiyle Kamari’yi seçtik. Instagram’da paylaşılan fotoğraflara baktım ve açıkçası ikisine birden gitmeye gerek yok gibi geldi. Kamari uzun bir sahil şeridi ve bu sahil boyunca bir sürü restoran var. Biraz bana Altınoluk sahillerini falan anımsattı, öyle daha sakin bir havası var. Biz, Vinsanto isimli restorana oturduk. Burada yemek yiyince plajdan da ücretsiz faydalanıyorsunuz, yani şezlong vs. için ayrıca para vermeniz gerekmiyor ve yemek konusunda fiyat limiti yok. Bu arada hemen yanındaki Imba, güzel dekoru ile keyifli bir kahve noktası – ayrıca güzel fotoğraf da çıkar 😉

Gelelim can alıcı kısma: denizi nasıl? Valla Kamari sahilleri mavi bayraklı ve tertemiz ama yüzmesi keyifli bir deniz değil. Taşlar kocaman olduğu için denize girene kadar bubi tuzağı gibi ilerliyorsunuz. Deniz ayakkabısı gibi bir şeyiniz varsa çok rahat edersiniz – ben neredeyse yuvarlanıyordum. Çantanızda yeriniz varsa kusursuz yuvarlaklıktaki volkanik kara taşları bulup hediyelik eşya olarak götürmek de güzel fikir.

Santorini’de günbatımı cruise’ları:
Santorini’de yapılacak bir başka güzel deneyim ise “sunset cruise” olarak geçen günbatımı zamanı yelkenli ile denize açılmak. Hem tüm gün süren yelkenli turları hem de yalnızca günbatımı zamanı açılan turlar var. Aslında Santorini’nin denizi çok güzel duruyor ama plajları muhteşem olmadığı için böyle bir tekne ile açılıp tur yapmak çok mantıklı. Fiyatlar kişi başı 150 Euro civarından başladığı için her bütçeye uygun olmayabilir. sunset-oia.com adresinden bakabilirsiniz. Ayrıca kalderanın ortasındaki sıcak termal sularının çıktığı yere de götürüyorlarmış. Biz tekne turu almadık ama denemiş bir arkadaşım önerdi.

Santorini’de ulaşım:
Santorini, bir ucundan bir ucuna yaklaşık 45 dk-1 saat süren büyük bir ada ve kesinlikle arabaya ihtiyacınız olacak. Thira’dan Oia’ya kalkan otobüsler var ama aynı gün içinde birkaç yere uğramanız durumunda en rahat seçenek olmayabilir. Bir ada klasiği olarak taksi sayısı ise oldukça az, bu yüzden Paros ve Mikonos’ta yaptığımız gibi özel transfer ayarladık. Kalacağınız otel ile önden transfer konusunu görüşün, çünkü en ufak otelin bile bir şekilde transfer imkanı oluyor. Gerçi biz sonradan ortada kalıp, Kamari’den otele dönmeye çalışırken rastgele bulduğumuz bir araba kiralama yerinden transfer ayarladık ama o kadar memnun kaldık ki tüm tatil bu kiralık araba merkezinin sahibi Kris ile gezdik. Kris gerçekten aşırı iyiydi ve çok yardımcı oldu. Hatta o da bizi o kadar sevdi ki, Red Beach’ten Oia’ya giderken yol üstünde Megalochori diye bir başka yere uğrayıp adanın en sevdiği noktası olduğunu söylediği “Heart of Santorini’ye götürdü. Eğer transfer ayarlamak istiyorsanız veya araba kiralayacaksanız kesinlike Kris ile iletişime geçebilirsiniz. Dükkanının ismi “Damaskinos” ve doğma büyüme yerlisi olduğu Kamari’de (www.damaskinosrentcar.com). Gitmişken İstanbullu arkadaşlarından selam söyleyin. 🙂

Santorini’ye nasıl gidilir?
Santorini’ye Paros’tan feribot ile geçip sonra uçak ile Atina’ya geçtiğimiz için hem limanını hem havaalanını gördüm ve aman Tanrım, böyle bir şey olamaz. Turistik olarak Yunanistan’ın en ünlü adalarından birinin nasıl bizim Bostancı İDO İskelesi’nden daha geri kalmış bir havaalanı olabilir? Dikkatiniz çekiyorum, liman demiyorum havaalanı.
Liman zaten direkt mezbelelik. Gemi bir yere yanaşıyor ve ağıldan çıkan hayvanlar gibi herkes bir yere dağılmaya başlıyor. Eğer Santorini’ye gemi ile gelecekseniz aman önden bir transfer ayarlayın ve sizi orada karşılayıp otelinize götürsünler yoksa ortada kalırsınız. Aşırı bir curcuna hali söz konusu.
Türkiye’den Santorini’ye direkt uçuş yok bu nedenle uçak ile Atina aktarmalı gelebilirsiniz. Eğer uçak ile geliyorsanız havalaanının küçük hali işinize yarar, hemen çıkıp tatilinize başlarsınız ama dönüşte biraz sıkıntı. Normalde küçük havaalanları pratik olur ama burası o kadar küçük ki Bostancı İDO iskelesi büyük kalıyor derken abartmıyorum. 🙂 Güvenlik, kontuarlar ve kapının hepsi aynı noktada. Tek bir güvenlik bandı olduğu için özellikle sabah ve akşam uçuşlarında uzun sıralar oluyormuş, bu yüzden Santorini Havaalanı’na 2 saat erken gidin. Ayrıca yanınıza yiyecek bir şeyler alın ve telefon şarjınızın tam olduğundan emin olun, zira güvenliği geçtikten sonra yalnızca bir adet kafe ve toplasanız 100-150 kişilik oturma yeri anca var.

Santorini’de konaklama:
Santorini’nin Instagram’da en popüler olan yeri Oia ama burada otellerin fiyatları oldukça yüksek, bu nedenle adanın ana merkezi olan Thira/Fira’da kalmanızı öneririm. Hem otel fiyatları daha uygun hem de adanın daha orta bir noktasında kalıyor. Ayrıca akşamları kokteyl barları ile oldukça canlı bir yer ve muhteşem manzaralar var. Plaj kesimi olan Perissa veya Kamari’de kalmaktansa Thira’da kalıp akşam oraları dolanmak daha keyifli olacaktır. Santorini denizi ile ünlü bir ada olmadığı için Perissa veya Kamari’de kalmanın çok da anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Deniz keyfi yapmak istiyorsanız zaten başka bir adaya gitmeniz en mantıklısı. 🙂
Umarım bu romantik adayı beğenirsiniz, illa sevgiliniz ile gitmeniz gerekmiyor “sevgi”li olun yeter 😛
“Romantizmde zirve ada: Santorini&rdquo için 1 yorum