Eğer Cape Town’a gitmeyi düşünüyorsanız ve yazıma denk geldiyseniz plan yapmak için ilk olarak Cape Town’nda Yapılacak 20 Şey yazım ile başlamanızı öneririm. 🙂
Bu yazıda ise 15 soruda Cape Town ile ilgili merak ettiğiniz ve aklınıza takılabilecek şeyleri toparlamaya çalıştım.
Ne kadar Afrika?
Bunu sürekli olarak arkadaşlarıma da söyledim, Cape Town “Afrika” değil. Cape Town için kısaca Afrika 101 diyebiliriz. Hatta en iyi şu şekilde özetleniyor sanırım: İstanbul nasıl Doğu-Batı sentezi ise ve hem Avrupa hem Ortadoğu havası varsa, Cape Town da Afrika’nın İstanbul’u. İstanbul ne kadar Ortadoğulu ise Cape Town da o kadar Afrikalı, ne kadar Avrupalı ise Cape Town da o kadar Avrupalı. Cape Town’a giderken İstanbul’a gelirken Ortadoğu’nun kalbine gitmeyi hayal eden Amerikalı turist gibi Afrika’nın kalbine gidiyormuş gibi düşünmeyin. Burası ara ara kendinizi Afrika’da hissedebileceğiniz, ara ara ise Akdeniz kıyısında bir şehirde hissedebileceğiniz bir yer.
Cape Town güvenli mi?
Cape Town, belki de Afrika’da ve de Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki en güvenli şehir olabilir ama yine de her zaman aşırı dikkatli olmanız gerekiyor. Özellikle geceleri şehir merkezinde sokaklarda tek başınıza dolanmamanız gerekiyor. Hatta birkaç kişi olarak bile geceleri 10 dakikadan uzun mesafeleri yürümemeniz gerekiyor. Hem Kloof Street’te hem de Long Street’te bu şekilde on dakikalık bir mesafe yürüdüğümüzde en az 5-6 dilenci eşliğinde yürüdük. İnsanların size bir zararı yok ama belli de olmaz. O yüzden her zaman ihtiyatlı olmanız gerekiyor.
Bize sürekli tekrarlanan bazı uyarılar: lüks olmayan barlarda ve restoranlarda açık içecek almayın, cep telefonunuzu masa üstünde bırakmayın, çantanızı her zaman kapalı tutun ve el hizanızda olsun, fazla dikkat çekecek mücevherler ve aksesuarlar kullanmayın. İnternette okuyacağınız bazı ekstrem düzeydeki uyarılar tabii ki Avrupa ve Amerikalılara yönelik ama siz yine de her zaman dikkat edin.
Toplu ulaşım ve taksi güvenli mi? Araba kiralamak gerekir mi?
Cape Town konusunda herkesin aynı şeyi söylediği tek konu: toplu taşımaya binmeyin. Evet, kiminle konuşsam aman binme, sakın binme vs. Gerçi şimdi yeni bir otobüs hattı çıkarılmış, sanırım o güvenliymiş. Ama taksiler çok uygun fiyatlı. Hatta biz hiç taksiye binmedik, doğrudan tüm tatil her yere Uber ile gittik. Aslında Afrika, Hindistan gibi yerlerde Uber ne kadar güvenli pek emin olamıyordum ama Güney Afrika dediğim gibi Avrupa gibi olduğu için Uber de oldukça güvenli bir seçenek. Bütün lokal halk Uber kullanıyor, kapıdan kapıya giderek rahatça dolanabilirsiniz. Bir mekandan çıkmadan Uber’inizi çağırıp doğrudan gideceğiniz yere gidebilirsiniz.
Uber bu kadar yaygınken araba kiralamaya bence gerek yok ama Garden Route’u tursuz olarak kendiniz yapacaksanız veya şarap bağları bölgesine kendiniz gitmek istiyorsanız araba kiralayabilirsiniz. Ama herkesin uyardığı bir nokta var: arabada sakın bir şey bırakmayın.
Susuzluk ve kuraklık sorunu nasıl?
Biz gittiğimizde (Şubat 2018) şansa Cape Town, tarihindeki en büyük kuraklığı yaşıyordu. Dünyada su rezervlerinin bitmeye yakın olduğu ve hatta biteceği ilk büyük şehir olarak küresel iklim değişikliği tarihinde bir milat olarak yerini aldı bile.
Biz gittiğimizde şehirde en üst düzeyde tasarruf önlemleri başlamıştı. Mesela havaalanında tuvaletlerde su yoktu, yalnızca pürel vardı; çoğu restoranda sifon çekmek yasak ve buna dair uyarılar var, hatta sifonu çalışmayan işletmeler bile vardı; çoğu restoran ve ören yerinde tuvaletlerde su akmıyor veya su akıyor ama antibakteriyel el temizleyicisi yani pürel koymuşlar ve lütfen pürel kullanın diye deli gibi uyarılar var. Otellerde ise her gün sıkı denetim yapılıyor ve üst üste günlük kullanım kotasını aşan oteller mühürlenmeye kadar gidebiliyor.
Peki günlük kullanım kotası nedir? Günde kişi başı 50 lt. Aslında fazla gibi gözükse de bir sifon çekmeyle 3 litre ve 15 dakikalık bir duş ile yaklaşık 20 litre su tüketilebileceğini düşününce oldukça az. Bu yüzden otelde de her yerde uyarılar, duşun içinde duş alırken su biriktirmek ve sonra o suyu sifon çekmek için kullanmaya yarayacak bir kova gibi önlemler vardı. Hatta çoğu markette içme suları bile sürekli bitip duruyordu. Normalde Nisan’da sıfır noktasını göreceklerdi ama alınan önlemler ile şu anda Temmuz’a kadar yetecek su rezervleri bulunuyormuş ve malum orada Temmuz aslında kış ayı. Bakalım umarım seneye aynı sıkıntı yaşanmaz ama siz yine de çantanıza bol bol ıslak mendil ve pürel koyun.
Aşı gerekiyor mu?
Güney Afrika için sarıhumma aşısı olmanız gerekmiyor ama önlem olarak Hepatit aşılarınızı kontrol ettirmeniz tavsiye ediliyor. Ayrıca eğer Cape Town dışında Güney Afrika Cumhuriyeti’nin doğusuna gidecekseniz sıtma hapı almanız gerekiyor.
Vize gerekiyor mu?
Türk pasaportunun işe yaradığı güzel anlardan biri! Güney Afrika Cumhuriyeti vizesiz, yani pasaportunuz ile rahatça ülkeye giriş yapabilirsiniz. *mutluluk*
İngilizce mi konuşuluyor?
Aslında Güney Afrika Cumhuriyeti’nde toplam 11 resmi dil var. Evet, 11! Ama Cape Town’da resmi dil İngilizce gibi bir şey ve İngilizce kullanarak çok rahat bir şekilde tatilinizi tamamlayabilirsiniz. Şarap bağları için Stellenbosch tarafına gidince biraz daha Afrikaans denen Hollandaca türevi dil ile karşılaşabiliyorsunuz. Buradaki iki diğer büyük dil ise yerel halkın kullandığı Zulu ve Xhosa dilleri. Xhosa dilinin en ilginç özelliği ise gırtlaktan çıkarılan bazı seslerin kullanılması, internette biraz araştırın derim. 🙂
Ne zaman gitmeli?
Cape Town’a gitmek için ideal zaman orada yaz ayları olan Aralık-Nisan ayları arası. Aslında bizim yaz döneminde de hava kötü olmuyormuş ama fırtınalı veya kapalı günlere denk gelme şansınız çok daha yüksek. Mesela ablam Kasım ayında gittiğinde ne yazık ki hava çoğu zaman kapalı ve bulutluymuş.
Kaç gün kalmalı?
Cape Town’da yapmayı planladığınız şeylere bağlı olarak değişir ama 10 saatlik bir yolculuk sonrasında minimum 4-5 gün kalmanızı öneririm. Ayrıca Cape Town, “üç günde şehri gezdim bitti” tadında bir Avrupa şehri değil; şarap bağları, safari vs. gibi yapılacak bir sürü şey ile aslında çok fazla günübirlik tur noktası sunuyor. Bence ideal süre 6 gece 7 gün diyebilirim ama dediğim gibi bu durum sizin yapmayı planladığınız şeylere bağlı. Cape Town’da yapılacak şeyler yazıma bir göz atıp liste oluşturun derim. Eğer Garden Route yapacaksanız kalacağınız süreyi uzatmanızı tavsiye ederim. Ayrıca Cape Town’dan Kruger Milli Parkı’na gidip safari yapmak veya Zimbabwe’de Victoria Şelaleleri’ne gitmek isterseniz o zaman artı üç gün daha ekleyin derim.
Nerede konaklamalı?
Eğer şehir merkezinde kalmak istiyorsanız Bree Street civarı oldukça güzel veya renkli evleri ile Bo-Kaap mahallesini de deneyebilirsiniz. Biz şehrin hemen merkezinde kalmadık ve deniz kenarı tarafındaki Bantry Bay’i tercih ettik. Bu kıyıda bulunan Seapoint ve Bantry Bay‘e bakabilirsiniz veya biraz daha lüks bir bölgede kalmak istiyorsanız o zaman adres Clifton Beach veya Camps Bay olabilir.
Peki biz nerede kaldık? Dünyanın en büyük devretatil/devremülk şirketlerinden biri olan RCI bünyesindeki Bantry Bay International Vacation Resort‘ta konakladık ve oldukça memnun kaldık. Otelimiz, şehirden Clifton Beach’e giderken bir önceki koy olan Bantry Bay isimli koyda yer alıyordu ve hemen deniz kenarındaydı. Tüm odaları uçsuz bucaksız deniz manzaralı olan ve apartman dairesi tadında Amerikan mutfak, salon, balkon gibi özellikleri olan odaları ile biz burada kendimizi evde gibi hissettik. Ortak alandaki barbekü yapma imkanı, mutfakta mikrodalgadan balık bıçağına kadar her şeyin olması çok güzel artılardı. Ayrıca otelden gün boyunca şehir merkezi ve bazı yakın turistik noktalara önceden rezervasyon yaparak shuttle imkanı vardı.

Yine RCI bünyesinde bir diğer otel ise Bantry Bay’den biraz daha önce Sea Point’te yine denize nazır bulunan Peninsula All Suite Hotel. Eğer Cape Town’da ev konforunda kalmak istiyorsanız güzel seçenekler.
Neler yapmalı?
Bu soruya uzun uzun şu yazımda cevap verdim: Cape Town’da Yapılacak 20 Şey
Nerelerde yemek yemeli?
Bu soruya da detaylı bir şekilde şu iki yazıda cevap verdim. 🙂
Kahvaltı ve kahve önerileri
Akşam yemeği ve bar önerileri
Cape Town’da denize giriliyor mu?
Cape Town’a giderken deniz destinasyonu olmadığını bilerek gidiyordum ama açıkçası biraz yüzeriz diye düşünmüş ve yanıma mayolarımı da almıştım. Fakat o da ne? Cape Town’un denizi buz gibi arkadaşlar! Sözde yaz mevsimindeyiz; hava 30 derece ve muhteşem, bembeyaz kumların olduğu bir kumsalda, Clifton Beach’te güneşleniyoruz. Denize girelim diye ayağımızı bir attık ve inanamadım. Assos, Yalıçiftlik, Alaçatı gibi Türkiye’de soğuk sayılacak denizlerde rahatça saatlerce yüzen biri olarak resmen kıyı boyunca 10 dk yürüyemedim, ayaklarım buz kübüne döndü. Meğer Cape Town’un merkezinin bulunduğu Atlantik Okyanusu kıyılarında yaz mevsimiyken bile suyun sıcaklığı 7-11 derece arasında kalıyormuş. Şaka gibi!

Eğer denize girmek istiyorsanız Hint Okyanusu tarafına gitmeniz gerekiyor, mesela Muizenberg Beach. Ama orası da aşırı dalgalı, kocaman bir kumsal ve denizde yüzmekten ziyade dalga sörfü için ideal. Eğer denize girmek için yanıp tutuşuyorsanız Cape Town’dan en az iki saat doğuya doğru gitmeniz gerekiyormuş. O zaman Hint Okyanusu kıyılarının sıcak sularında yüzebilirsiniz. Garden Route yapacak olanlar yanlarına mayo alsın, geri kalanlar havuz başında güneşlenmek için bir tane numune götürebilir. 🙂
Cape Town’da safari yapmalı mı?
Safari konusunda yine yazdığım yazıya yönlendirme yapacağım. 🙂

Hediyelik eşya nereden almalı? Neler almalı?
Şehrin merkezinde Green Market Square diye bir sürü standdan oluşan bir meydan var ve burada Afrika’nın dört bir yanından Malavi’den Benin’ine göç etmiş mülteci Afrikalıların açtığı standlarda Afrika deyince aklınıza gelebilecek her tür hediyelik eşya var. Ve fakat burada muhteşem pazarlık yeteneği gerekiyor. Herhangi bir standda bir şey beğendiniz ve fiyatını sordunuz; işte macera başlıyor… Sadece merak edip fiyatını sormanıza rağmen sanki o parçayı almadan eve dönemezmişsinizcesine bir muamele başlıyor. Elinizi kolunuzu tutmalar, hadi kaç olur söyle diye arkanızdan gelmeler. 800 Rand’dan başlayan pazarlığı 200 Rand ile kapatabilirsiniz ve bir sonraki standda 100 Rand’a indirebildiğinizi görebilirsiniz. Açıkçası benim Tayland’da da en rahatsız olduğum şey bu daimi pazarlık ve kazıklanma psikolojisi olmuştu. Yani, 800’den 200’e indirseniz bile içinizde “acaba kazıklanıyor muyum” düşüncesi oluyor ve açıkçası tüm bu süreç bana enteresan falan değil, sıkıcı geliyor.
Aynı ürünleri, hatta daha iyilerini içim rahat ve sakin bir şekilde, hatta kredi kartımı da rahatça kullanarak alayım diye düşünüyorsanız sizi V&A Waterfront’a alalım. Burada Out Of Africa ve Taung isimli iki mağaza bizim hediyelik eşya mabedimiz oldu. Yerel esintili takılardan, devekuşu yumurtasından lambalara, zürafa şeklinde ahşap kaşıklara kadar evinize ve kendinize birçok güzel şey alabilirsiniz. Ayrıca V&A Waterfront’ta biraz ilerleyince Alfred Mall diye daha kuytuda bir kısım var. Bu pasajımsı yerdeki mağazaları da biraz didiklemenizi öneriyorum. Tiger’s Eye isimli bir mağazada güzel takılar ve hatta Erosha isimli bir mağazada da Monkey Apple Tree denen ağacın meyvelerinin kurutularak yapıldığı mumluklar aldık. İlginç ve güzel hediyelikler bulabilirsiniz.
Ayrıca Bree Street denen bizim Galata/Şişhane ayarındaki mahallede Alexandra Höjer Atelier ilginç butiklerden değişik parçalar bulabilir ve de Cumartesileri kurulan Old Biscuit Mill’deki standlarda muhteşem tasarım parçalar bulabilirsiniz. (Detaylı bilgi için Old Biscuit Mill’i uzun uzun anlattığım şu yazıya buyrun).
Bu arada erkekler için Cape Town’a özel muhteşem bir mayo markası tavsiyesinde bulunacağım: Granadilla. Mayoları Bluemint ve Vilebrequin havasında olsa da Güney Afrika’ya özgü zebra veya penguen desenleri gibi dokunuşlar da var ve çok tatlı.
Peki beğendim mi?
Güney Afrika Cumhuriyeti ve Cape Town biraz kafası karışık bir yer, bu yüzden benim de kafam biraz karıştı. 🙂 Şehir çok güzel, keyifli bir Akdeniz şehri tadında ama bir yandan bazen bir anda karşınıza Hollanda ve İngiliz esintileri de çıkabiliyor ve ama aslında Afrika’dasınız! Yani oldukça ortaya karışık ve ne kadar birçok yerini başka yerlere benzetebilseniz de kendine has bir şehir.

Sorumuza gelelim, peki beğendim mi? Buraya gelmeden önce çok fazla insandan “Cape Town dünyada en beğendiğim şehir, “Dünyada yaşamak istediğim tek yer” falan gibi iddialı yorumlar duymuştum ama açıkçası ben bu kadar kuvvetli hissedemedim. Evet gezmesi çok keyifli, evet hikingden şarap bağlarına, fillerle yürümekten penguenlerle fotoğraf çektirmeye kadar birçok farklı şeyi aynı şehirde yapabiliyorsunuz. Bu açıdan turistik anlamda farklı şeyler vaat ediyor. Ama burada yaşar mıydım? Belki bir-iki ay ama daha fazla sanmıyorum. Türkiye’de de gelir eşitsizliği var ve İstanbul’da da iki sokak arayla birbirinden çok farklı hayatlar yaşanıyor olabilir ama burada çok daha keskin bir ayrım var. Bir tarafta 10 milyon dolarlık villalar, öteki tarafta 300 bin kişinin yaşadığı ve tuvaleti bile olmayan, tenekeden oluşan mahalleler… Bu kadar keskin ayrımlar olması beni biraz rahatsız etti.
Bu arada Güney Afrika siyasi ve toplumsal olarak yer yer Türkiye’yi andırabiliyor. Cape Town da buranın İzmir’i gibi denebilir ve aslında tüm Güney Afrika’yı yansıtmıyor. Mesela iktidar partisine oy vermeyen tek şehir burasıymış ve İzmir’in farklılığı gibi birkaç başlığı burada gözlemleyebilirsiniz. Ayrıca başka bir benzerlik olarak ülkede korkunç bir mülteci sorunu varmış – mesela son yirmi yılda 3 milyon Zimbabweli mülteci gelmiş. Dünyanın bir ucunda kültürel ve siyasi olarak apayrı iki ülkelerin benzer sorunlara ve benzer siyasi konulara sahip olması ilginç geldi. Bu tabii çok daha uzun ve detaylı bir konu.
Eğer aklınıza takılan başka bir sorunuz olursa yorum bırakabilirsiniz. 🙂
“15 Soruda Cape Town&rdquo için 1 yorum