İngiliz mutfağı diye çok matah bir şey olmasa bile Londra, her milletten insanla karşılaşabileceğiniz kozmopolit yapısıyla her tür dünya mutfağı ile karşılaşma fırsatı da sunuyor. Bu açıdan tam bir gurme şehri olduğunu düşünüyorum. Farklı dünya mutfaklarına ilgi duyan insanlar için o ülkelere gitmeden neredeyse yerinde denermiş gibi deneyimler sunan restoranlar var. Şöyle ortalama dört günlük bir Londra gezinizde bütçenizi de sarsmayacak şekilde dört farklı dünya mutfağını deneyebileceğiniz dört farklı restoranı aşağıda bulabilirsiniz:
1- Masala Zone / Hint mutfağı
Burası aslında bir restoran zinciri ve Londra’nın birçok yerinde şubesi varmış. Ben tesadüfen Soho’dakine denk geldim ve içerideki canlı atmosferi ve kalabalık hoşumuza gidince denemeye karar verdik. Daha önce açıkçası samosa börekleri veya körili yemekleri bir kenara koyarsak Hint mutfağına dair gerçek bir deneyimim hiç olmamıştı. Bu yüzden doğrudan “esnaf lokantası” tadında bir Hint restoranına gitmektense bu paketlenmiş zincir ile denemek soft bir başlangıç olarak hoşuma gitti.
Menü üç şeyden oluşuyor: soğuk, ılık ve sıcak olmak üzere başlangıçlar, thali denen tadımlık olarak farklı yemekleri kapsayan bir nevi menü ve bol baharatlı içerikleri ile “curries” olarak adlandırılan ana yemekler.
Biz önce başlangıç olarak “Hint böreği” olarak basitleştirilebilecek ve İstanbul’da da bazı kafelerin menülerinde olan samosa ve irmikten yapılan kıtır bir dış yapı içinde nohut püresi, yoğurt ve chutney denen tatlı-acı bir sos barındıran dahi puri söyledik. Sebzeli samosa daha yakın bir tat olarak güzeldi fakat dahi puri’nin o yoğurtlu-tatlı tadını ne ben ne de arkadaşım pek bayılmadık. Siz de menüden gözünüze kestirdiğiniz birkaç başlangıçla start alabilirsiniz.

Ana yemek olarak da doğrudan konsepte girip “grand thali” söyledik. Thali, iki kişiye rahatça yetecek bir şekilde farklı yemeklerden tadımlık olarak kaplardan oluşan ve bir tepsinin üzerinde sunulan yemeğin ismi. 4 tane küçük kapta Hint yemeklerinden yoğurtlu, mercimekli küçük başlangıçlar vardı. Bunlardan biri mercimekli bir yemek olan dal, biri Hint salatası denen kachumber ve diğer ikisi ise günlük olarak değişiyormuş, yani bir sonraki gidişinizde tamamen farklı şeyler olabilir. Tepsinin ortasında Hint pilavı olan biryani, yanında da bizim lavaşın Hinditan’a özgü hali papadum ve bir tür kıtır lavaş olan chapatti geliyor. Ayrıca “curries” olarak adlandırılan ana yemeklerden de istediğinizi seçebiliyorsunuz ve yine o da küçük bir kase içinde geliyor. Biz safran, zerdeçal ve kakuleli tavuktan söyledik ve bayıldık! Kesinlikle tavsiye ederim.
Hint yemekleri denemek isteyenler için kesinlikle güzel bir zincir. İki kadeh içki ile kişi başı 20-25 pound’a çok rahat çıkabilirsiniz. Genel olarak yemekler baharatlı fakat baharatlı yemekleri özellikle köri seven biri olarak genel olarak yemekleri sevdim. Fakat bir daha aynı hevesle thali söyler miyim bilmiyorum ama o tavuktan kesinlikle tekrar denenesi. 🙂

2- Barrio Central / Meksika mutfağı
Delicious LSoho’daki bu sevimli Meksika restoranı iki kattan oluşuyor: üst katında bir şeyler yiyebiliyorsunuz alt katı ise bir bar gibi tasarlanmış, daha yüksek müzik var insanlar orada takılıyor. Menüsü birkaç çeşit başlangıç, tacolar ve efsane kokteyllerden oluşuyor. Başlangıçlardan en beğendiğim nachos oldu; baharatlı kuzu kıyması ile yapılan nachos gerçekten yediğim en iyi nacholardan biriydi. Baharatlı bir sosla servis edilen Küba usulü kızarmış kalamar da güzel bir alternatif olabilir. Ayrıca taco’ları da oldukça lezzetli. Ama asıl benim en beğendiğim yanı kokteylleri oldu. Hem caipirinha hem de mojito‘su çok lezzetli ve dengeliydi. Ayrıca kendilerine has bir kokteyl menüleri var, onları da denemenizi tavsiye ederim. Ben Rumshackle isimli kokteyllerini denedim – içinde rom, ananas suyu, orgeat, curacau ve lime vardı. Eğer giderseniz tavsiyem 🙂 Herhalde bir daha yolum buraya düşerse nachos alıp yanına da güzel bir kokteyl söylerim. 🙂 Fiyatlar ortalama, kişi başı 20-25 pounda gayet güzel bir yemek yiyebilirsiniz.

3- Comptoir Libanais / Lübnan mutfağı
Comptoir Libanais’yi sempatik konsepti ve lezzetli yemekleri ile çok seviyorum. Özellikle South Kensington’daki şubesine gitmenizi tavsiye ederim. Metronun hemen çıkışında, birkaç restoranın bulunduğu yayalara açık bir kısımda bulunuyor ve özellikle güzel havalarda gidip dışarda oturup insanları izlemek çok keyifli.
Ayrıca yemekler de çok lezzetli! Lübnan mutfağı zaten ana hatlarıyla Türk mutfağına benziyor. Menüde başlangıçlardan meze tabağını almanızı ve Lübnan mezelerini denemenizi tavsiye ederim. Bu tabakta bizde Hatay tarafında da olan babaganuş, humus, salçasız kısır olarak oldukça kabaca tarif edebileceğim tabule, bir nevi börek olan sambusek, falafel, mercimek salata mevcut, yanında da lavaş gibi pita ekmeği geliyor. Eğer bu kadarı fazla gelir diyorsanız menüden tek tek de seçebilirsiniz.
Ana yemek olarak ise tagine veya fattet almanızı tavsiye ederim. Tagine, kuskus ile servis edilen bir nevi et güveç diyebilirim – kuzu köftelisi güzel. Ama benim favorim fattet ama özellikle fattet mousakka! Yine güveçte gelen bu yemeğin altında kıtır lavaş parçaları üstünde ise patlıcan musakka, kızarmış soğan ve tahinli ılık yoğurt var. Lezzet patlaması diyebilirim! Fattet’in kuzu köfte veya kuzu kibbeh ile olanları da var. Kibbeh bizim içli köftenin aynısı ama daha küçüğü diyebilirim ama pek tavsiye etmiyorum, bana çok ağır gelmişti.
Burası da yine kişi başı 20-25 pound’a güzel bir yemek yiyebileceğiniz bir yer. Yemek sonrası güllü naneli çay da tavsiyem!

4- Coya London / Peru mutfağı
Listedeki diğer yerlere göre iki tık daha şık bir yer olan Mayfair‘daki Coya’nın aynı zamanda Dubai ve Miami’de de şubesi varmış. Hatta Coya, Zuma ve Roka’nın bağlı olduğu Azumi Group ile ortaklığı olan Doğuş Grubu, Coya’yı Zuma’nın Ortaköy’deki yerine açmayı düşünüyormuş.
Peru mutfağı restoranı olan Coya’ya, yaklaşık son bir yıldır adını sıkça duyar olduğum ceviche’yi denemek için gitmek istiyordum. Ceviche, Peru başta olmak üzere birçok Güney Amerika ülkesinde bulunan bir tür çiğ balık yemeği denebilir. Aslında limon ve çeşitli baharatlar/soslar ile marine edilen balıklar, limonun asidi ile bir nevi pişirilmiş oluyor hatta bu nedenle ceviche’yi sosunda çok bekletmeden hızlıca tüketmek gerekiyormuş yoksa balığın tadı kaçabiliyormuş. Okyanus balıklarını lezzetlendirerek yiyebilmek için ortaya çıkmış bu yöntem şimdi koca bir kıtanın milli yemeği gibi olmuş durumda. Bunu öğrenince herhangi bir sosa gerek kalmadan kendiliğinden lezzetli olan deniz balıklarımıza milliyetçi duygular beslemedim değil 🙂
Biraz şüpheyle yaklaştığım ceviche ise beklentimin üstünde çıktı. Gerçekten her biri farklı soslar ve baharatlardan oluşan ceviche’ler belki alışık olmadığımız ama farklı boyutlarda lezzetleri bir araya getiren bir yemek çeşidi. Nasıl desem, bir festival gibi 🙂 Sashimi’nin upgrade edilmiş versiyonu gibi. (Bu arada nedense rakının anasonlu aroması ile ceviche’ye oldukça yakışacağını düşündüm)
Ceviche yemek istemeyenler için de oldukça seçenek var, hem ızgara et ve balık çeşitleri hem de karidesten tofuya küçük tadımlık şişler var. Coya’nın bu arada hem bir bar hem de restoran kısmı bulunuyor. Açıkçası bar kısmının dining kısmından farklı olarak daha sempatik bir havası var. Önden gelip bir kokteyl içilebilir.
Fiyatlar ise dediğim gibi bir tık daha pahalı, adam başı 40-50 pound gibi düşünebilirsiniz ama Türkiye’de deneyimlemesi zor olan bir şeyi denemek için değebilir.
Yolunuz Londra’ya düşerse ve farklı lezzetler denemek istiyorsanız bu listeyi not alın 🙂
Bunlar da ilginizi çekebilir:
Londra’da kahvaltı için 5 öneri
Noel zamanı Londra’da yapılacak 7 şey
Of çok leziz ve merak uyandırıcı bir yazı olmuş bu! Mutfak konusunda ne kadar obur ama ne kadar da tutucu olduğumu fark ettim okurken, senin bu gezip görüp denediklerini okumak büyük keyif, afiyetler ve nice gezmeler! 🙂
BeğenLiked by 1 kişi
yaziyi begenmene sevindim, tesekkurler! 🙂
BeğenBeğen
Pingback: Londra’da kahvaltı için 5 öneri – Emre Onar
Pingback: Noel zamanı Londra’da yapılacak 7 şey – Emre Onar