Londra’da en iyi 10 rooftop bar

Güneşli hava, her şehre en yakışan şey. Özellikle Londra, güneş açtığı gibi resmen ruhunu değiştiriyor ve güneşin tepede olduğu nadir günlerde rooftop barlar gidilecek en güzel yerler! Farklı tarzlardan ve mahallelerden Londra’daki en beğendiğim 10 rooftop barı derledim:

• Sushisamba

Burası aslında çok turistik bir yer ama benim en sevdiğim rooftop barlardan biri oldu. Birçok bankanın genel müdürlüğünün de bulunduğu Liverpool Street‘in hemen oradaki 110 Bishopsgate binasının 38 ve 39. katında (bir üst katında da yine çok meşhur bir restoran olan Duck & Waffle var). Sushisamba, aslında bir rooftop bardan önce çok güzel bir Uzakdoğu restoranı ve akşamları restoran kısmının ışıl ışıl, muhteşem bir şehir manzarası var. Güzel bir masa için haftalar önceden rezervasyon yaptırmanız şart. Barı için ise rezervasyon gerekmiyor ama girişte biraz beklemeniz gerekiyor, ayrıca sıkı kıyafet politikaları var (spor ayakkabı ile almıyorlar).

Binanın giriş katından girip yalnızca 38, 39 ve 40. kata giden aşırı hızlı bir asansöre biniyorsunuz. 39. katta indiğinizde Kyoto, Japonya’daki meşhur Fushimi Inari Tapınağı’nın benzeri bir koridordan geçip restorana ulaşıyorsunuz. Alt kata indiğinizde ışıl ışıl bir ağacı anında fark edeceksiniz – işte orası Sushisamba’nın barı. Burası bu ışıl ışıl ağacı ve relax ortamıyla benim favorim oldu. Ayrıca serin Londra akşamlarında üşüyenler için terasta yanan bir ateş de var. Denediğim kokteyllerin ise hepsi güzeldi ama favorim guava suyu, çilek ve lime’lı Nina Fresa.

• Pergola on the Roof

Burası aslında alışılageldik Londra rotasının biraz dışında, Shepherd’s Bush/White City‘nin orada bir rooftop bar ve benim favorim!

White City ağırlıklı olarak göçmenlerin yaşadığı bir mahalleymiş ama 2007’de bizim İstinyePark’ın daha da büyüğü olan Westfield Alışveriş Merkezi’nin açılması ile mahalle yavaştan bir değişim içine girmiş. Şimdi ise tam bir gentrification örneği. Soho House’un yeni üye evi, Imperial College’ın yeni kampüsü ve birçok lüks konut projesi burada yükseliyor. Bütün bu projelerin komşusu olan eski bir otoparkın üstünde ise Pergola yeşermiş durumda.

Asansörden indiğiniz anda Londra griliği ortasında bir vaha karşınıza çıkıyor. Beyaz çakıl taşları, açık yeşil ahşap asma sarılı pergolalar ve toz pembe instagramlık bir duvar; insan bir an kendini Akdeniz kıyısında bir yerde gibi hissediyor.

Pergolaların altına bir sürü festival masalarına benzer masalar koymuşlar (ama tabii ki yine açık yeşil-beyaz), iki tane bar ve yemek alabileceğiniz dört tane food corner bulunuyor. Bunların hepsi burgerleriyle meşhur Patty & Bun veya 8 Hoxton Square gibi yerler. Akdeniz, taco ve Uzakdoğu seçenekleri var. Benim favorim 8 Hoxton Square’in yeşil padron biberleri, baby kalamarları ve burrata! Tek dezavantaj Pergola on the Roof’un kendisine ait güzel kokteylleri olmaması. Genelde insanlar Aperol Spritz veya Prosecco içiyor. Gelen kitle genç, düzgün bir kitle. Londra’ya turist olarak geliyorsanız mesela Westfield’da alışveriş yapmaya gelip sonra burada takılabilirsiniz.

Yalnız, burası sezonluk bir yer ve yalnızca Mayıs-Eylül arası açık. Ayrıca yalnızca Çarşamba-Pazar günleri açık ve Pazar günleri akşam 9’da kapanıyor..

• Culpeper

Culpeper da benim favori mekanlarımdan biri! Shoreditch’deki bu mekanı dışardan tahmin etmeniz imkansız. Dışardan sıradan bir pub gibi duran binanın en üst katı resmen saklı bir cevher. Küçük bir sera gibi alandan geçip ufak terasa çıkıyorsunuz. Akşamları mum ışıklar ve minik pıtır pıtır dekor ışıklar hariç hiçbir ışıklandırma yok ve o kadar romantik ve hoş ki… Şansa etraftaki tüm masaların Fransız olması nedeniyle de kendimi resmen Paris’te gibi hissettim!

Burası için önden rezervasyon yaptırmanız iyi olabilir. Biz rezervasyonsuz gidip 2 saatlik bir bekleme sırası olduğunu öğrendik… (Teras 5-6 masa ve talep de yüksek) Neyse ki duruma adapte olup gerekli teknolojiyi geliştirmişler. Telefon numaranızı alıp sizi bir sıra bekleme sistemine kaydediyorlar. Sıranız yaklaştığı zaman sistem telefonunuza “15 dakikaya sıranız gelebilir” gibi bir mesaj atıyor, siz de mekanın yolunu tutuyorsunuz (tabii o zamana kadar caymamışsanız).

• Boundary

Shoreditch’in en güzel teraslarından birisi. Shoreditch, Londra’nın “cool” mahallelerinden. Askında artık cool’luğu geçmiş bile. Eskiden kimsenin uğramadığı bir yerken bundan 5 yıl önce tam bir hipster semtine evrilmiş. Bizim Karaköy gibi. Şimdi ise trend Hackney gibi daha kuzeydoğu mahallelere doğru ilerlemiş ve Shoreditch daha normalleşmiş durumda. Boundary, Albion Hotel’in en üst katında huzurlu ve güzel bir teras. Güneşli günlerde ideal ama rezervasyon yapmanız gerekli yoksa uzun süre ayakta sıra bekleyebilirsiniz. Terastaki şöminenin etrafındaki masalardan birini kapıp ateşe karşı koltuklara gömülmek tam bir keyif olacak.

• Madison

Madison benim favorilerimden. St. Paul Katedrali’ne bakan manzarası ve geniş terası ile yaz için ideal. Metroda St. Paul’s durağında indiğinizde One New Change Alışveriş Merkezi’nin en üst katında. Tek dezavantajı biraz erken kapanıyor olması. St. Paul Katedrali’nin kubbesine ve Londra’ya karşı içkinizi yudumlayın

• Radio 

Madison gibi Londra’nın merkezindeki rooftoplardan biri. ME London otelinin terasında. Radio için de eğer rezervasyonunuz yoksa sıra beklemeyi göze alacaksınız ama sıra nispeten çabuk ilerliyor.

Londra’ya göre en güzel manzaralı rooftoplardan biri olabilir. Bir yanda Shard bir yanda London Eye… Kokteylleri güzel, ortamı ise idare eder gibiydi – bana göre biraz fazla kasıntı tipler var ama şehir merkezinde nefes alacak bir yer olarak güzel. Bu arada burada da çok sıkı kıyafet kuralları var ve fazla casual kıyafeti kesinlikle kabul etmiyorlar.

• Frank’s

Burası da şehrin güneyinde, yine bir başka yeni cool semt olan Peckham’da. Frank’s son yıllarda aşırı popüler olmuş bir rooftop bar ve Vogue dergisinden, Londra’ya gelen Türk bloggerlara kadar birçok yerde görüyorum.

Çok katlı bir otoparkın en üst katındaki devasa çatıya yayılmış durumda. Pergola gibi düşünebilirsiniz ama ona göre baya farklı. Peckham’ın ruhuna uygun olarak aşırı salaş bir yer burası!

Otopark tam anlamıyla “middle of nowhere” ve barın girişini bulmak baya uğraştırıyor. Girdiğiniz gibi terasa çıkan pespembe duvarlar ve merdivenlerle karşılaşıyorsunuz. Zaten Instagram’da mekanın konum etiketindeki fotoğraflara baktığınızda bol bol bu merdivenleri görüyorsunuz. Tam instalık – burada ikili üçlü kombinasyonlarla foto delirmeleri yapılabilir.

Terasa çıktığınızda ilginç sanat eserleri ve devasa bir alan karşınıza çıkıyor. Herkes terasın istediği yerinde takılıyor ama bu kadar büyük ve kalabalık bir yer için yalnızca bir adet bar ve minik bir food stall mevcut. Barda upuzun kuyruklara hazır olun… Alternatif olarak, yemek yerinden bir şey sipariş ederseniz içkinizi de getiriyorlar, böylece deli gibi kuyrukta beklemeniz gerekmiyor. Yemek seçeneği olarak daha çok atıştırmalık şeyler var, mesela humus veya ızgara fasulye gibi. Ayrıca küçük kızarmış balıklar ve sığır kalbi gibi atıştırmalık olarak sunulan yemekler de var… Yediğimiz şeyler beklentimin üstündeydi ve güzel gitti ama ilk kez sığır kalbini böyle bir barda ve de fast food/atıştırmalık konseptte gördüm. Şaşırtıcı….

Bardan içkinizi alıp boş bir masa bulursanız oturabilir veya terasın herhangi bir köşesinde ayakta takılabilirsiniz. Barın oradaki aşırı kalabalığı düşününce ayakta takılmak daha keyifli. Şehrin uzaktan, gökdelenlerin arkasından günbatımı manzarası buradan çok hoş gözüküyor. Peki, buraya bir daha gelir miyim pek sanmıyorum. Bana biraz fazla salaş geldi ama biraz daha salaş yerleri sevenler kesin beğenir. Ayrıca Londra’nın daha bohem tarafını görmek isteyenler de listesine eklesin derim.

• Brixton Beach 

Şehrin güneyinde, yine dönüşümde olan ve şehrin yeni cool mahallelerinden Brixton’dave şehrin en enteresan barlarından biri. Sadece yazın açık olan bu bar bir tür kumsala çevriliyor ve yaz boyunca burada önden bilet almak gereken partiler oluyor.

• Netil360 

Frank’s Bar’a oldukça benzetsem de oraya tercih edeceğim bir başka rooftop bar. Bu sefer şehrin kuzeydoğusunda, yine yeni cool mahallelerden biri olan Hackney’de. Eskiden Hackney baya tehlikeli ve insanların gitmeye çekindiği bir mahalleyken şimdilerde enteresan mekanları ile cool kitleleri kendine çekiyor. Netil360, Hackney’de bir binanın en üst katında ve baya popüler – Yaklaşık 30-40 dk sıra bekledikten sonra girebildik. Burası da kocaman bir rooftop ve buranın da salaş bir ruhu var ama bana festival atmosferi hissettirdiği için çok hoşuma gitti. Tamamen gençlerden oluşan, çok multikulti bir ortamı vardı.

Yemek seçeneği burada da kısıtlı – sadece Nepal yemekleri yapan minik bir yemek köşesi vardı. Vejetaryen, etli ve tavuklu olarak bao benzeri bir şey yapıyordu ama lezzetli.

Bir Pazar günü buraya gelmeden önce Hackney’deki Columbia Road Flower Market’ta takılıp sonra günbatımı civarı buraya gelmek ideal.

• Shoreditch House

Londra’daki en güzel rooftoplardan bir diğeri ise kesinlikle Shoreditch House’un terası. Soho House üyesiyseniz veya üye arkadaşınız varsa, Shoreditch’teki kulüp evini kesin değerlendirim. Açık yüzme havuzu ve etrafındaki şezlonglara uzanıp keyif yapma kısmıyla listedeki diğer yerlere fark atıyor.

İki adet bonus:

Aqua Spirit ve Vista‘yı da çok duydum, çok önerildi ama gidemedim. İkisi de Londra’nın merkezindeki teras barlardan ve özellikle Vista, Trafalgar Meydanı’na karşı manzarasıyla çok güzelmiş.

Gidip de beğenmediğim tek yer ise Shoreditch’deki Golden Bee oldu. Shoreditch’in cool ruhuyla alakasız, Karaköy’e sonradan açılan eğreti mekanlar gibi bir yer – beğenemedim.